bisikletli binonuncu gün.

Seçil Türkkan
4 min readJun 25, 2022

istanbul. haziran 25. 2022

her şeyin bir sınırı var ama insanın kendine açtığı alanın bir sınırı yok muhakkak, ya da birbirine.

biraz geri dönüp yazdıklarımı okuyunca sanki bu blog bi’ ankara günlüğü gibiydi, ancak bugünü de düşününce aslında bir istanbul ve sonrasında olduğum tüm zamanların günlüğü olduğunu fark ediyorum. ben “ol” dedikçe olacak, “sıkıldım kanka olma” deyince sonu gelecek. harika,

ve harika olan bi’ başka şey, ankara’nın yokuşlarından şikayet ederken çift tarafı yokuşlu bir sokakta oturuyorum şimdi. bi’ nefes çıkıyorsun ve sahil sonra. sonra 8,18, 28 kilometre sürebilirsin, halin varsa, zamanın varsa, enerjin, günün, gücün, insanın, sana yardım edenler varsa bir başka macera her defası.

ilk yokuştan indikten sonra sahile iniyorum, kireçburnu’na. yokuşlardan hala bisikletle inemiyorum, bildiğin korkuyorum. şimdi düşününce bin günü aşmış ya bisikletli günler, bunu gördüklerimle birleştiriyorum, ister istemez. bugün yanımdan bisiklet toplulukları geçiyor. kan ter ve gözyaşısız yokuş çıkıyorlar. bisikletçi kıyafetleri var, gözlükleri, kaskları, ayakkabı ve dahi çorapları. benim, ilk günlerden bu güne bakınca, ilk günlerimde olmasını düşündüğüm hiçbi’ bisikletçi kıyafetim yok, almadım çünkü. almayacağım da.

bugün kaskı ancak caddelerde arabalarla olduğum zamanlarda taktım mesela. bir bisikletçi şortu almışım, bir de tişört, terletmeyen. çünkü gerek yok bunlara, bir üst lige, kan ter ligine çıkmak istemiyorum. en başta uymayı planladığım hiç bi kuralım yok şimdi. hayat ve amaçlar, değişiyor. sınırlar genişliyor, şekilleniyor. dalga, en çok nereye vurursa, orası yeni sınırı belirliyor.

istediğim yerde bırakmak sürmeyi, istediğim yerden devam etmek, istediğimde meh deyip vapurla eve dönmek istiyorum. bu lig, bana çok iyi.

tüm gün sinir olduğum tek şey yazın yazlığa dönen bu sahillerde sadece adamların denize girmesi, bu sefayı erkeklerin sürmesi oluyor. tüm istanbul şehirdeki fazlalığı hep farkediyor da, eksiği hiç görmüyor; sahilde olmayan kadınlar. baya saçma. erkekler kahvehanelerinde iyiymiş meğer. onlara özel kamusal bir alan olmasına kızardım da “neden bizim yok abiğğ” diye söylenirdim. aynen, beterin beteri dediğimiz böyle demek.

sonra, sonraaa, pandemi bitti mi ya? bugün milyon insan gördüm de biri maskeliydi sokakta, “belki covid’tir de insanları maske takarak koruyordur zaar” diye düşündüm, ama ilk görüşte “neden sokakta maske be?” diye düşünerek önce. pandemi gönüllerde bi köşede ‘var ya’ gibi dursa da akıllarda bitmiş be.

peki bi başka soru, insanlar neden ve nasıl örgütleniyor? buna yeni bir yanıtım var bugün ama henüz kamuya açıklayacak olgun değil. benim yanıtımı merak edenler yeşillendirebilir, dm’den.

ve başka soru; bebek nasıl oldu zenginlerin semti oldu da örneğin istinye’de “damarlarında akan asil kanı zehirleme, uyuşturucuya hayır” gibi mahalle afişleri var.

böyle bir afişin olduğu mahallenin ardını tahmin edebilecek yaştayız çok şükür.

nasıl “kapalı” kaldı bu mahalle böyle? sahil şeridinin bir sıralaması var sanki; sarıyer daha kapalı, kireçburnu daha açık, tarabya kıyıları daha islamik, yeniköy daha zenginimsi, oradan istinye içine kapalı ama emirgan daha açık gibi, bebek zengin dünyası, arnavutköy de öyle. sıralamam burada bitiyor, ama burdan sonrası “şehir” başlıyor zaten. saydığım her yer eskiden yazlıktı. bilmiyorum, bakmak lazım.

ful chp seçmeninin olduğu buralar, nasıl kendi içinde böyle kırılımlara hasıl oldu? kentler nasıl böyle kademe kademe?

sevgilim zihni, beni gidemediğim yerden sonrasında kurtarıyo, gelip alıyo istinye’den.

sınırlar böyle oluyor belki. gidemediğimiz, üşendiğimiz, yorulduğumuz yerlerden itibaren çizdiğimiz sınırlardan sonrasında, gibi.

beyaz atlı prensim atını afişe bırakmış da gelmiş beni almaya.

burada kaldırımlar da sınırlanıyor. bisikletime yer bulamadım da bugün binbin’in kenarına koydum. oturduğum yer sandalye ve masalarıyla zaten kaldırımı kapatmışken, önüme bisikletimi koymak isteyince “kaldırımı kapatmayalım” dedi. ben güldüm ama o anlamadı espriyi. hayatta olduğumuz ve durduğumuz yerlerin sınırından belli bu espri anlayışındaki fark.

binbin aşırı tırto bi isim bu arada. binbin ne abi?

asla halim kalmadı yazacak ve açıkça gözlerim kapanıyo. bildiğin sırtüstü yatmak ve dizi izlemek istiyorum. jgldj açıkça ara verince böyle oluyo bisiklete.

bin gün olana kadar bisiklete binmedim değil de, yazmadım diyelim. bin harika biri, artık cümle içinde “bin gündür bisikletliyim” gibi şeyler söyleyebilirim.

her şeyin bir sınırı var muhakkak ama insanın kendine açtığı alanın bir sınırı yok, ya da birbirine,

harika.

--

--