bisikletli altıyüzbeş gün.

Seçil Türkkan
3 min readMay 18, 2021

ankara. mayıs 18.

çiçekçinin çiçeği

dörtyüzyetmişbeş günden buraya geçen yüzotuz gün olmuş, yazmadığım. biraz da günlerin benzeşmesi yazmamanın sebebi.

gündemimiz şu bu ara; 17 günlük kapanmanın içinde selin ve nilgün’le konuşuyoruz “iyi ya, fena geçmedi, ortalarındayız işte” diyorum, “çok kalmadı beş, altı güne açılıyoruz,” gülüyoruz sonra, zira açılmaya aslında iki gün kalmış, zaten.

tespiti şu; içim karantinada kalmış. kuşkusuz hem iyi, hem kötü. iyi çünkü günler kötü geçmemiş belli ki, az gibi gelmiş bana; kötü, çünkü günler kaybolmuş bir yerde.

sonra selin anlatıyor; mayıs’ta yaptığı bir resme önce mart 2021 imzası atmış, bir sonrakineyse “mmeeeeeh nisan 2021 abi tabii” yazmış. gün gün ay geçerken kötü haberse, mayıs 2021'de olmamız gerçeği. bir tanıdığı da yeni hazırladığı fanzinin nisan 1'de çıkmasını hedeflediklerini anlatıyor. ama, biz yine mayıs 2021'deyiz, hâlâ.

insanın içi hangi aydaysa, gerçek olan o. kesin bilgi.

taner abiye gidiyoruz, bisikletlere üfleyen biri. 1 ve 2. vitesimin çalışmadığı son günden bu yana o vitesleri kullanmadan bisiklet sürdüğüm günler geçirdim. havalıydı çünkü 1 ve 2'ye ihtiyaç duymadığım günler geçirmişim. burada hep bahsi geçen ankara yokuşlarını 3'te çıkmışım. spor, güç ve kudret.

taner abiye gittik, bu anılarımla elbet. gerçeklerin ortaya çıkma huyu olduğu gerçeğinde olduğu gibi, bir gerçeğim daha ortaya çıktı. 3 ve hatta 4, 1 ve 2 yerine geçmiş bisikletimde o havalı günlerde. kabaca böyle.

katlanan bisiklet dertleri; durunca böyle şeyler olabiliyor, direksiyonum düz giderken sağa çekiyor, selem yokuşlarda dönüyor. yine tespitte olan şu; uzun süre durunca balataları sıkmak gerekiyor. sokaklar yetiyor ya da yetmiyor -konuyu buraya getirmek istemezdim ama- hayat eve sığmıyor.

bir başka gerçek daha açığa kavuşuyor aslında hayat eve sığmazken. kaslar bazen evde de gelişiyor, sonra işte ankara yokuşları artık beni tamirden sonra da o kadar zorlamıyor. 1, 2 var, 3 ve 4'e de peki. bir kez daha kaslara, yollara, ezber edilen güzergahlara, eldivenlere, yoldaki sürprizlere, mobil pikniklere minnet.

bu kez bisiklet sürerken fotoğraf çekmeye başlamayı deniyorum. tam nerde olduğunu bilmediğim yerlerden biri ama sevdiğim yollarda denk geliyorum aşağıda gördüklerime.

sen alıştıkça gözlerin başka şeyleri görüyor işte. yolda bi’ telgraf çiçeğini buluyorum, yerde, -manşet görseli!- çiçekçinin dibinde. yollar kapalı, insanlar yok, çiçekçiler açık. farkediyorum, aklımda kalıyor, önce vazgeçiyorum almaktan sonra geri dönüyorum oraya. çiçekçiyle göz göze geliyoruz “al tabii, hemen çoğalır” diyor bana. böyle anları hep ama hep çok seviyorum.

yarın, bir bisiklet turu için arkadaşlarımla sözleşiyorum.

belediye parkları bisiklet yollarıyla birleştiriyor bugünlerde. bazı yollar güzel, bazıları değil. coğrafyanın hayatımızda bir etkisi varsa -eğer-, ankara her seferinde insani olanın ne olduğunu hatırlatıyor.

aşırı olmayan her şey, insani. sevenleri ankara’yı bundan seviyor belli ki.

dörtyüzyetmişbeş günden buraya geçen yüzotuz gün olmuş, yazmadığım. “biraz da günlerin benzeşmesi yazmamanın sebebi” demiştim başlarken. günler benzeşse de değişiyor. vites 1,2,3,4.

--

--